Stres ile Yaşamak Kulağa Geldiği Kadar Kötü Olmayabilir!

Stres, hayatın kaçınılmaz bir parçası olup daima kişiyle birliktedir. Rahat bir şekilde gözler kapalı uzanıldığında bile, bir stres deneyimi yaşanıyordur. Çünkü vücut, fonksiyonlarını sürdüren ayrı bir dünyadır. Zaman zaman karmaşık fonksiyonlar görmesine rağmen; beyin, sürekli çalışmakta; kalp, sürekli aralıklarla ve durmadan kan pompalamakta; ciğerler, içindeki havayı boşaltmakta ve yerine temiz hava doldurmaktadır. Bu yüzden teknik anlamda herkes devamlı stres deneyimi yaşamakta; çünkü, günlük hayatta yapılacaklar listesine devamlı bir şeyler eklenmektedir.
Bireyin normal hayatına devam edebilmesi için, bir miktar stres gereklidir. Hayat uzun süre sakin ve sorunsuz gidince, insanlar sıkılır ve heyecan ararlar; bir casusluk filmine gider, spor yapar ya da başka insanlarla etkileşimde bulunurlar. Sinir sisteminin gerektiği gibi işlevini yerine getirebilmesi için, görünürde belli bir uyarım miktarına ihtiyacı vardır. Ancak çok yoğun ve uzayan stresin de yıkıcı fizyolojik ve psikolojik etkileri olabilir.

Stres her zaman olumsuz bir etken değildir. Zaman zaman yaşama renk katan etkili bir güdüleyici olabilmektedir. Ne olimpiyatlara katılan atletler normal olarak antrenmanlarda rekor kırarlar, ne de aktörler sahne provalarında en yüksek başarıyı gösterirler. Onlar hepimizin yaptığı gibi, en yüksek performanslarına meraklı seyircilerin önüne çıkmanın verdiği stres sayesinde kavuşurlar. Ameliyat odasında ameliyat yapan bir operatör, o kadar stres altındadır ki kalp atışları bir hayli hızlanır. Fakat bu iyi bir şeydir; çünkü hiç kimse böyle kritik bir anda gevşemiş bir doktora ameliyat olmak istemez. Dolayısıyla başarılı insanlar, streslerini yapıcı enerjiye ve yaratıcı güce dönüştürürler.
Stres Sırasında Neler Oluyor?
Strese tepki esas olarak fiziksel olduğu için, stres anında vücutta neler oluştuğunu bilmek gerekir. Bir milyon yıl öncesinden bir örnekle açıklamak gerekirse; mağarada ateşin başında oturan bir kişi, kendi fiziksel gayreti sonucu elde ettiği yiyeceği zevkle yerken, yakınına bir hayvanın yaklaştığını fark eder. Başını çevirince vahşi bakışlı, sivri dişli bir kaplanın kendisine doğru gelmekte olduğunu görür. O an bedeninde önemli değişiklikler oluşur.
Kendini tehlikeden korumak için dövüş veya kaç tepkisi harekete geçer. Doğuştan var olan bu otomatik tepki, bedende oluşan şu değişikliklerle tanımlanmaktadır: Kaplanın varlığını beyin algılar algılamaz bedene adrenalin salgılanır; bu da bir çok fiziksel değişikliğin ortaya çıkmasına neden olur. Göz bebekleri göze daha çok ışık girmesi ve daha iyi görebilmek için büyür; çünkü tehlike anında daha iyi görmeye gereksinim duyulur. Mideye ağız salgıları gitmemesi için ağız kurur. Bunun sonucu olarak sindirim sisteminin çalışması durur ve sindirim sistemindeki kan, doğrudan kaslara ve beyne gider. Bu da stres anında niçin midede kelebekler uçuşuyor gibi hissedildiğini açıklamaktadır. Harekete geçmeye hazırlık olarak boyun ve omuz kasları gerilir. Gevşek kaslara göre, gerilmiş kaslarla atak yapmak daha kolaydır. Kaslara daha çok oksijen gitmesini sağlamak için daha çok nefes alınır. Kalp atışı hızlanır ve kan basıncı artar; böylece vücudun çeşitli bölgelerine daha çok oksijen gider. Vücudu normal ısıya döndürmek için daha çok terlenir. Vücut ne kadar çok enerji yakarsa o kadar çok terler. Karaciğer, kaslara ani bir enerji akımı sağlamak için glikoz salgılar. Kanı koyulaştırmak için dalak, depo etmiş olduğu kan hücrelerini serbest bırakır ve kan dolaşımına kimyasal maddeler karışır. Bu işlem kanın normal zamankinden daha çabuk pıhtılaşmasını sağlar. Öyle ki, herhangi bir yaralanma durumunda kanama daha çabuk duracaktır. Ayrıca vücudun mikrop kapmaya karşı dayanıklılığı da artacaktır.
Günümüzde de vücut tehlikeye karşı bu otomatik tepkileri göstermektedir. Her gün karşılaşılan birçok durumda beyindeki hipotalamus, diğer bir deyişle stres merkezi harekete geçmekte ve yukarıda sayılan değişiklikleri gerçekleştirmektedir. Bugün insanlar, trafik sıkıştığında veya kızgın bir patron karşısında, önceki zamanlarda yaşamış insanların vahşi bir hayvan karşısında göstermiş olduğu tepkileri göstermektedir.
Strese karşı oluşan tepkiler, tehlike karşısında dövüşmek veya kaçmak için oluşmaktadır. Bu iki karardan ister dövüşme ister kaçma kararı verilsin hiç farketmez; iki durumda da bedenin uyanıklığa ve fazladan enerjiye ihtiyacı olacaktır. Fakat modern dünyada bu tepkilerin yanlış yönetilmesi yüzünden bir bedel ödenmektedir. Ya dövüşme ya da kaçmayı seçen mağara adamlarından farklı olarak günümüzdeki insanlar, stres yaratan olaylara karşı doğrudan tepkilerini göstermeyip içine atmaktadır. Söz gelimi, kişi patronuna kızdığında onun tarafından kendisine karşı gelmeye ne kadar zorlanırsa zorlansın, ona karşı gelmez. Ama unutulmamalı ki, fiziksel değişiklikler sonucu yükselen tansiyonun normal seviyesine düşmesi gerekmektedir.

Stres Yönetimi Stratejisi
Stresin tümüyle yaşamın dışında bırakılması söz konusu değildir. Aşırı stres bitkinlikle birlikte birçok sağlık sorununa yol açarken; yetersiz dozdaki stres de sıkıntı, motivasyon eksikliği ve miskinliğe neden olur. Neşe, güven duygusu, enerji, hareketlilik ve yüksek performans gibi herkesin arzuladığı nitelikler uygun dozdaki stres altında sergilenebilir. Yani amaç; yaşamdaki stresi yok etmek değil, yönetmek olmalıdır.

Kişisel Stres Yönetiminin Prensipleri
Herhangi bir durumda ne kadar strese maruz kalınacağını belirleyen dört temel değişken vardır. Bu değişkenler; stres unsuru, stres yaratan unsuru algılama ve bu unsura karşı belirlenen tutumlar ile strese karşı dayanıklılıktır. Tüm faktörler birbirleriyle ilişkilidir ve her biri diğerini etkiler.
Stres Tepkisi
Algı, tutum, kişinin kendine söyledikleri: Ne algılıyorsunuz? Durumla ilgili tutumunuz nedir? Kendinize ne söylüyorsunuz? Tüm bu soruların cevapları verilecek tepkiyi belirler. Evinde yangın çıkmış biri “Hayatım mahvoldu.” da diyebilir, “Yaşasın evi yeniden düzenleyeceğim.” de. Stres yaratan durum öncesinde, sırasında ve sonrasında kişinin kendine söyledikleri tepkisinin derecesini belirler. Çünkü; stres gerçek değildir, zihnin gerçekleri yorumlama biçimidir. Gerçekçi bakış açısını kaybetmeden stres yaratan unsurları bir yük değil de fırsat olarak görmek kişinin kendi elindedir.
Dayanıklılık, kapasite, hassasiyet: Strese dayanma kapasiteniz ve strese karşı gösterdiğiniz hassasiyet nedir? Bazen küçücük olaylar hayatın sonu gibi görülür, bazen de işlerin ters gitmesi hiç önemsenmez. Kişi yorgunsa küçük bir işi yapmak bile ona ağır gelir, dinlendiğinde ise aynı işe bir fırsat olarak bakabilir. Dayanıklılığı artırmanın yolu, stres tepkisini düzenli olarak azaltmayı öğrenmektir.
Stres unsuru karşısında neler yapılabilir?
Karşı karşıya kalınan stres unsuru doğal olarak tepkiyi etkiler. Bununla birlikte, karşılaşılan sosyal stres unsurlarının kişinin dayanıklılığı ve kendine söyledikleri ile bağlantılı olarak değiştiğini unutmamak gerekir.
Öncesinde: Kişi kendini zora sokacak durumu stresi yaşamadan önce de bilebilir. Örneğin; önemli bir konuşma yapmak, bir projeyi yetiştirmek gibi. Böylesi durumlarda düşünceler kişiyi etkiler; sanki stresi o an yaşıyormuş gibi fiziksel tepkiler verir. Araştırmacılar, pek çok durumda kişi olayla karşılaşmadan önce stres tepkisinin en üst düzeye çıktığını saptamıştır. Vücudun hayal ürünü olaylara verdiği tepki, bu olayların olası olumlu sonuçlarıyla gerçekleşeceğinin düşünü kurarak kontrol altına alınabilir.
O sırada: Stres belirtileri takip edilip strese sokan olaylara tepki verirken düşünülmeli: “Nasıl bir tepki vermek istiyorum?” ve daha önce verilen tepkiler kişiyi mutlu etmemişse her zaman alternatiflerin olduğu bilinip bu alternatiflerden biri tepki olarak seçilmeli.
Sonrasında: Kısa ve uzun vadeli rahatlama teknikleri kullanılarak stresin yarattığı olumsuz etkiler birikmeden boşaltılmalı.
Unutulmamalı ki stres, bireylerin onu algılama durumlarıyla sıkı sıkıya bağlıdır.
Kapak Görseli Kaynak: Pixabay
Kaynak: Serap Gökmen